AĞUSTOS 19, 09:30
August 19, 2011
Bu gün benim doğumgünüm. Ben bundan 35 sene önce bir perşembe sabahı saat 09:30’da Isparta Devlet Hastanesi’nde dünyaya gelmişim. Kocaman bir 35 sene yaşadım bu acayip dünyada… Akıllısı ile de bizzat benim gibi delisi ile de karşılaştım. Isparta’da başlayan bu hikaye, üniversite hayatıyla birlikte Ankara’da sürmeye devam etti. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde benim gibi deli ama benden ziyadesiyle zeki bir zaatla tanıştım. Sonra dedim ki ” Benim eşim olsun iyi olur, ben O’nu seviyorum….” Bu vesileyle Isparta’da güzel bir çocukluk ve dolu dolu okul yıllarıyla, okul birincilikleriyle tamamlanan gençlik yılları 24 Haziran 2002 tarihinde Barış’la evlenerek bir başka boyuta taşındı benim açımdan. Bu aşk evliliği 15 Aralık 2003’te Zeynep Sermin’in bize katılmasıyla güzel ama fazlasıyla deli dolu çekirdek bir aileye – aileme – dönüştü. Ankara’da İngilizce Öğretmeni olarak mesleğimi de yapmaya devam ettim kimi zaman severek büyük bir iştahla, kimi zaman da dünyanın şikayetini ard arda sıralayarak….. 31 yaşımdaydım Babam beni bırakıp gittiğinde, 5 Ekim 2007…. o gün omuzlarıma oturdu o esmer çocuk omuzlarıma….
http://www.cimeleon.com/2011/05/omuzlarimdaolu
Annem de babam da güzel, hoş, anlayışlı ve sorumlu bir anne baba olmuştur her zaman. İki kız çocuk büyütmüşler ve bir de okutup meslek sahibi yapmışlardır. İkisine de sonsuz teşekkürler…. Benim bir kız kardeşim var anlayacağınız üzere… Meriç… Aynı adıyla eş, nehir de olduğu gibi çalkantılı dalgalıdır her daim. Durulur kimi zaman sonra bir tusunami çıkarıverir aniden. Renklidir. 1981 doğumlu… O’nu babamın kucağında ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlıyorum. Babaannemin elinden tutuyordum, hastane girişinde. Babam geldi. Baktım O’na…. Kara kaş, kara göz… Bana şöyle bir baktı, surat astı, bıyık altından gülümsedi cadı….
Hayatın dönüm noktaları vardır ya hani kilometre taşları…. Vardır bende de o taşlardan, ama ilki Meriç’le karşılaştığım an olmak üzere iki önemli tarih daha var. İlki 7 tEMMUZ 1998… Barış’ımla tanıştığım gündür ve hayatımın akışı , hayatımızın akışı olmuştur…. İkincisi de 15 Aralık 2003… Zeynep Sermin’in doğumhanede kucağıma verildiği ve bana ilk defa gülümsediği gündür….. Bu anlar nehrin yatağını değişriren ve yenileyen çok önmeli anlardır. Hepsi için Rabbime ayrı ayrı şükrederim….. Ayrıca şükrettiğim çok önemli noktalar da vardır hayatımda. Sağlam arkadaşlar ve komşulara sahip olabildiğim için ve genelde iyi insanlarla karşılaştığım veyahut kötüyü geç de olsa görebildiğim için her zaman şükrederim…
Evet… Ben çok şükür mutlu bir yaşamı olan, yaşamdan ömrüm diyebilecek kadar iyi tatlar alabilen eğitimli, konuşabilen, yazabilen, aile sahibi, mutlu bir çalışan şehir kadınıyım…. Halimden çok şükür mennunum…. Kendim çok seviyorum, itirazı olan yoktur herhalde…. En çok kendimi seviyorum ve bunu da rahatlıkla itiraf edebiliyorum… Kızımı ve ailemi seviyorum kendimle bir…. Bu absürd komedi ve korku dolu dünyadan misyonumu doldurup da ayrılınca iyi anılmak isterim ama ben öldükten sonra da doğum günümün bütün ölülerinki gibi unutulmasını istemem…. Ve özellikle de Zeynep’imin beni benim istediğim gibi anmasıdır….Doğumgünüm
Neyse bu yazı benim içindi…. Doğumgünüm kutlu olsun….. İyi ki doğmuşum…. İyi ki gelmişim bu acayip ama bir o kadar da tatlı dünyaya…. Bazen anlıyorum da bazen de anlamakta cidden zorluk çekiyorum. Ama belki de tatlı tarafı bu….Şikayet edip de hayatta kalmaya çalışmak, belki de bütün mesele budur ha?
YAŞASIN 36….
ANLADIĞIN KADAR ÖZGÜRSÜN…..
FUCK YOU ALL
August 15, 2011
İnsanlar değişik şekillerde gruplara ayrılır bilirim; özellikle bazı kişilikler insanları gruplandırmayı çok iyi bilirler ve genelde de bunu sıklıkla yaparlar. Ben hiç bir zaman bu tip yaftacı ve hizipçi tiplerden olmadım, olamadım. Büyük hataymış hem de çok büyük…. Her adem oğluna sadece soyu Adem ile Havva’ya dayanıyor diye ‘İNSAN’ muamelesi yapmak çok büyük hataymış. Birlikte bir dünya paylaşıyoruz, aynı göğün altındayız, birbirimize muhtacız, sevgi dolu olmalıyız, sevmesek bile insan olarak saygı duymalıyız ve benzeri martavallara benden başka itimat eden kalmamış…. İşte bu yüzden sizi hiç sevmediğimi ve özellike size hiç saygı duymadığımı haykırıyorum sevgili dalkavuklar, doğruyu bildiği halde söylemektem aciz zavallılar, kendini bir BOK zanneden küçük insanlar —-malesef tecrübe ettim ‘küçükleri’ varmış- oturdukları masayla adam olabilen oradan kalkınca aklı kıçına kaçan bedbah insan müsvetteleri , eline herhangi bir kart sıkıştırılınca altına sıçacak gibi renk değiştiren insancıklar varmış….
Ben öküz olmayı bilmem; hiç ama hiç tecrübe etmedim. Ama istersem sizin kadar pervasız olabilirim. Hem bunu yaparken de sizi bir hayli incitebilirim. Sanmayın ki ağzım laf yapmıyor, sanmayın ki iki lafı bir araya getiremiyorum. Ben sizin bildiğiniz, sindirebileceğiniz insanlardan değilim…. Benim içimde uyuyan bir aslan var ve eğer uyanacak kadar zorlanırsa uyanır ve ağzınıza bir güzel şıçar… Sıçabilir; o yetiye sahip; sıçmıyorsa bilin insani bir sebebi vardır. Onu uyandırırsanız ki ben onu bilirim son raddeye kadar uyanmamak için sabreder; göreceğiniz ve tecrübe edeceğiniz durumlar ve sözler öyle pek yenir yutulurundan, pek altından kalkılanından olmaz….
Olmadı da nitekim. Aslan uyandı ve kükredi. Durumu veya durumumu en iyi izah eder bu tanımlama. Ama kimi zaman da aslan çıktı gibi olur yine uyumaya devam eder muhtemelen böyle durumların müsebbibidir ‘SAYGI’ dediğimiz içsel huzur. Kızarız ama duyduğumuz ya da duymaya zorlandığımız saygı yüzünden aslanı zorla da olsa sakinleştiririz. Bunların sonunda hep sen kötüsün; ve bu etikete mahkumsun…. Deli…. Evet en güzeli kabul edin; eğer akıllı sizseniz ben sizinle aynı dünyayı bile istemiyorum…. Size biraz eğlence, biraz seyahat biraz da seks kokan bir tavsiyem olur son olarak ,…. Anlamışsınızdır….. Akıllısınız ya….
ANLADIĞIN KADAR ÖZGÜRSÜN….