DUVAR
October 18, 2011
Bir kız gördüm düşümde,
Beyaz, sarı
Bir yanı gri
Nedendir bilinmez
Kırık bir yanı
Sordum nedir derdin?
Dedi derdim yok,
Duvarlar çok.
Dedim yık duvarları
Dedi kolay değil….
Sordum nedendir diye
Dedi dert duvar değil yıkılır,
EEEE, dedim….
Ola ki ben yıkılırsammmmm…………….
Ne kıymeti kalır?
MELİKE PEHLİVAN İŞLER
ŞEYTAN AZAPTA GEREK
October 15, 2011
Onlardan bir tane her evde vardır. Hayatı anlaşılmaz kılmak, zorlaştırmak, doluyu boşaltmanı sağlamak, afallatmak, anlamıyorum ne yapmam gerekiyor dedirtmek onların en temel görevlerindendir. Hep taraf tutarlar aynı zamanda hep senin iyiliğin için söylemekte ve didinmektedirler. Haklı olmadıkları anlarda bile en haklı onlardır. Ona duyduğun kayıtsız sevgi sayesinde elinde tuttuğu ”ANNE KARTI” kozunu biraz da senin izninle oynamaya başlar. Seni hep bir yöne doğru çekerler, oraya varmanı sağlarlar ve bingo!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Varmanı istediği yere ayak bastığın andır onun o muhteşem, gergin ve başarılı yüzünü gördüğün an; ama iş işten geçmiştir. Seni istediği kulak memesi kıvamına getirip kendine gelmen için üstüne temiz bir bez örtüp sıcak bir yere bırakmıştır çoktan….. Ne yaparsan yap artık mayalı hamursun ve senden istediğini yapacak bu gülerken ıssırabilen pasif agresif şahsiyet….
Genelde annelerdir en çok muhattap olunan pasif agresif kişilikler ya da anlık tutumlar. Anne tam anlamıyla pasif agresif olmasa da kimi zaman tutumları böyle olabilir. Kararını oluşturmakta çok etkili olan ama bunu asla kabul etmeyen; sıkışınca topu sana atıp yalnız bırakan; eğer bir kardeş varsa sürekli onu oyuna süren; seni onunla kıyaslayan; birini küçümseyip itin şeyine sokarken diğerini yüceltip kardeşlerin birbirinden inceden nefret etmesini sağlayan pasif agresif anneler…… Gülerken ıssırırlar….. Ne güldüğüne tam olarak ikna olursunuz ne de ıssırdığına….
Belki de hepimizin annesi sürekli olmasa da pasif agresiftir. Arkanıza yaslanın ve bir düşünün….. Hiç sizin önemli bir kararınızda sizi alttan alttan ince ince işleyip de işler karmaşıklaşınca ” Karar senin, sonuçlarına katlanacaksın!!!!!!!!!!!!!!!!!!!” diye hala beyninizde yankılanan o garip sonuç cümlesiyle kendinizi keriz gibi hissetmenize sebep olmamış mıdır?….. Söylerler, söylerler, söylerler….. Mütemadiyen eğer söylediği yapılmazsa başına, ama senin başına, gelebilecekleri ve bu ”menfur(?)” olaylar yüzünden diğer aile fertlerinin içine düşecekleri olumsuz; olabilecek ya da olması mümkün olmayan ne kadar gereksiz ön görü varsa bir bir tepsi ile önüne gelir….. Artık karar vereceksin ya da bitmeyen telefonlara, sonu başı hep aynı olan konuşmalara katlanmayı sürdüreceksin ki bu mümkün değildir…. Bu savaşı hep pasif agresif anneler kazanır. Savaş onlar için çok kutsaldır. Kazanmaları şarttır ve mutlaka kazanırlar; kaybetmek gibi bir alternatifleri yoktur.
Hep kullandıkları klişeler vardır bu işkenceyi yaparken.
Sen büyüksün, o senin kardeşin.
Bir tek kendini düşünemezsin.
Ağzımızın tadı bozulmasın.
Geleceğini düşün.
Bunun için mi okudun.
Emeklerime yazık.
Baban sağ olaydı…..
O senin ablan.
Ağzından çıkanlara dikkat et.
Hiç mi beni düşünmüyorsun.
Tansiyonum çıktı senin yüzünden.
Ablan böyle yapmazdı……. v.s., v.s. , v.s……..
Bütün pasif agresif dişiler kolay hasta olurlar. Ne kadar hastalığı ya da potansiyel hastalığı varsa ortaya çıkar ikna sürecinde. Bayılırlar, ayılırlar, tansiyonları çıkar çıkmazsa kesin düşer, şekerleri yükselir, nefesleri daralır. Hatta kimi zaman bu işkenceye acil yolların da dahi devam edilir. Başarıya giden her yol mübahtır. Unutmayın en geçerli kadın düsturudur bu. Hepsinin yastığının altında saklıdır bu cümle…. Son hamle de gözyaşıdır. Nietche’nin dediği gibi en iyi silah, gözyaşı oyuna birinci perdenin sonunda dahil olur….
Şeytan azapta gerek…. Yalnız kazandıkları an birden yüz seksen derece dönerler ve bütün sorumluluğun senin olduğunu hissettirirler. Öyle cascavlak, çıplacık bırakırlar seni. Bakakalırsın şeytanın ardından…. Bir de bu oyunun ikinci ve son perdesi var…. Velev ki işler yolunda gitmedi. İşte o zaman …… Yalnızsın hem de yapayalnız…. Sen ne yaptıysan kendin yaptın; bunda kimsenin hele annenin hiç bir dahli yok….. Sakın onu şuçlamaya kalma; dünyanın en acı sözüyle yıkılırsın: ”Sen kendin yaptın; yapmasaydın…. Bütün bu başımıza gelenler senin yüzünden… İyi düşünmeliydin…… Ama ben de senin kadar üzgünüm….
Yalan…… Ama kuyruklu…. Kimse senin kadar üzgün olamaz…. Hem elde var sıfır; hem de işkence gördün. Pasif agresif anne işkencesi…. İspatlanamaz tek ağır suç… Faili bile belli ama imkansız ispat etmen….. Her şey bitti…. Bir dahakine kadar rahatsın diyebilirim sadece…. Yalnız eğer erkeksen durum biraz değişir….. Annenleyken annenin yaptığı pasif agresif işkeceye sevginleyken sevgilinden, evliyken de karından görmeye devam edeceksin….. Hep aynı savunmayı kullanırlar ha unutma: ” Ben ne yaptım, ne yaptıysan sen yaptın; yapmasaydın!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! ”
ANLAdığın kadar ÖZGÜRSÜN…….
SİYAH ÖNLÜK
October 14, 2011
Biz hayata siyah başladık. Daha yedi yaşındaydık silahları kuşanır gibi siyahları kuşandığımızda…. Küçücük eller kalem tuttu, kitap tuttu, yazdı, çizdi ama simsiyah. Tahtalar yeşil, tebeşşirler beyaz, duvarlar bile alacalı ama biz simsiyah. Bir yakamız vardı beyaz o karanlık içinde. Kimimizin düğmeleri bile simsiyahtı. Biz böyle büyüdük. Kimbilir belki de o yüzden hemen seçeriz en beyaz içindeki siyahı…. Hiç inanamayız her şeyin ve herkesin en azından bir an dahi beyaz olabileceğine. Hep ararız vardır bir bit yeniği ; buluruz da; hiç şaşmaz. Kimbilir belki de aradığımızdan buluruz. Bunu kimse bilmez, aradığımızdan mı buluruz yoksa var mıdır zaten?
Hayatın en karmaşık sorusu bu sanırım. Biz mi çağırıyoruz yaşamımıza karmaşayı, yoksa karmaşa kaderimiz mi? Var da kaderimizi mi yaşıyoruz yoksa hepimizde bir gele gel mi var toplumca? Ben inanıyorum yeni nesiller bizim kadar karamsar olmayacak çünkü onlar önce mavi başladılar hayata sonra da çok değişik renklere büründüler…. Onlar görecek, görebilecek hayatın renklerini çünkü siyahı öteledi onlar. Bizimse öyle gözümüze soktular ki iyi giden ve uzun uzadıya iyi giden herşey bizi telaşlandırdı ve korkuttu. Gün boyu çok fazla güldüğümüzü düşündüğümüz zamanlarda – çok gülmek ne demektir bu arada?- ‘Hayrolsun, çok güldük ağlamayalım da akşama….’ diyerek kendimizi herhangi bir olumsuzluğa hazırlar hatta olabileceğini düşünürüz sıklıkla. Ki bir sıkıntı olduğu takdirde de tek suçlunun o gün attığımız bir kaç fazla kahkaha olduğuna kanaat getirecek kadar kötümser ve sabit fikirizdir.
Yakadır bizi kurtaran….. Her ne kadar hep negatifi çağırsak da hep ters giden veya gidebilecek herhangi bir şeyin varlığına oa kadar inansak da o beyaz yaka yok mu hep umudu saklar kalbimizin en derin köşesinde. O kolalı kiminin dantel beyaz yakası der ki hep ‘Olabilir sana her şey siyah gözükebilir ama unutma yakan bayaz, her şey yoluna girecek, seni beyaz yakan kurtaracak…’ Evet, bizi yakamız kurtardı ama şimdi durum vahim o kadar rengin içinde gerçeği göremeyen nesiller olurlarsa bu çocuklar? Ne olacak? Gerçek de lazım değil mi? Hep pozitif düşünmek de çözüm mü bütün bu ters giden olaylara…. Bence o da hastalıklı bir tutum, olmuyor…. Onu takma bunu takma o vakit de hayatı çok hafife alıyormuşsunuz gibi gelmiyor mu size de? Yaşamıyormuşsunuz gibi…. İşte biz o siyah önlük yüzünden hayatı bu kadar ciddiye alıyoruz; yakamız yüzünden de beyazı görebiliyoruz görmeye çalışıyoruz….
Hayatın en önemli temel taşları 6 ile 10 yaşları arasında atılıyor ya o yüzden çocuklarımızın o yaşlarda gördüğü renklere, inandığı değerlere, önem verdiği inceliklere dikkat edip sağlam bireyler yetiştirmek bizim en birincil vazifemiz. Unutmayalım aslında seni sen yapan ya da yapamayan her detay çocukluğunda gizli…. Altını çizdiğiniz detaylara dikkat edin hem de çok dikkat edin….
ANLADIĞIN KADAR ÖZGÜRSÜN….