PUT ON A HAPPY FACE
October 21, 2019
Joker…..
Çok güzel bir sinema kurmacası bana göre. Sinemanın tüm elementlerinin yerinde ve kararında kullanıldığı bir başyapıt Todd Philips’in Joker’i… Tabii ki çok fazla emekle ortaya çıkardığına emin olduğum Joaquin Phoenix’ in oyunculuğu için pek bir şey söylemeye gerek yok. Kendisi Arthur Fleck olduğunu iliklerimize kadar hissettirmiştir. Kendi algısından dünyayı, kendisini, hissettiklerini çok efsane bir düzeyde filme yansıtmıştır. Robert De Niro ve Francis Conroy da çok gerçekçi ve idareli bir oyunculuk sergilemişlerdir kanımca….
Adını bile bilmediğimiz, yeni nesil için efsane Heath Ledger ismi ile özdeşleşmiş Joker’in geçmişini de bilmiyorduk. Bizim için sadece şimdiki zamanda vardı Joker. Todd Phillips ve Scott Silver “Joker kimdi?” sorusunu sorup cevaben yazdıkları kurmaca senaryo ile çok güzel bir sinema başyapıtı çıkarmışlar. İzleyiciyi içine alan, Joker’i anlamaya yönelten bir senaryo üzerinden gidiyor film, bu aşikar….. Belki ilk tercih değildi bilemiyorum, ama ilerledikçe onlar da farkına varmışlardır diye düşünüyorum bu durumu. Kurmacanın kuruluşu bu yönde, her şeyini kaybetmiş bir şehirde kendini ifade etmeye yeni başlayacak, hayatı, geçmişi, psikolojisi sıkıntılı, hasta bir insan Arthur….
Yaşamında taştan kan akıtmaya çalışır hep Arthur. Annesinin hayatının problemli tarafı onun ruhunda onulmaz yaralar açarken hayatına ağlayamadan devam etmeye zorlanması ruhsal büyük dertlerle yaşamak zorunda bırakıyor Arthur’u. Gülmesi de ağlaması da dert olan, hasta, fazlasıyla içe dönük, yalnız, kolay inanan biri aslında Arthur…
Kaos, acı gerçek, bozuk sistem her zaman kahraman yaratır. İster öyle ister böyle….. “Sıradan bir adamı çıldırtmak için tek gereken şey kötü bir gündür.” mottosuyla çekilen Joker 1982 yapımı “King of Comedy” ye Robert De Niro ile muhteşem de bir gönderme yapıyor. Filmin sonundaki “acı gülüş” resmi de alıcıyı oldukça fazlasıyla etkiliyor.
Senaryosunun başrol oyuncusunun ilerleyişine göre ekip ile birlikte şekillendiğini öğrendiğimiz filmde bir sekansta – ki hastanede bir sahne – hepimiz Joker’e “yeter be!!!” deyip kendimizi ondan ayrı tutuyoruz. Belki de onunla iletişimi kopardığımız yer orası….. Duyduğumuz müzikler o kadar yerinde ve etkili seçilmiş ki hayran olmamak elde değil. Orijinal müzik ise Çernobil dizisi ve The Revenant filminden tınısına aşina olduğumuz Hildır Guonadottir’e ait ve bence muazzam bir işi çıkarmış. Makyaj artisti Nicki Ledermann ve ekibi için de övgü dolu sözlerden başka söylenecek pek fazla bir şey yok. Lawrence Sher set, tasarım, kostüm konusunda uzun zaman konuşulacak bir iş çıkarmış elbette..
Final?
Vurucu akılda kalıcı senelerce konuşulacak çok güzel bir finalle biten Joker, “Faşizme kendiniz muhattap olmuyorsanız dikkatinizden kaçar, sakın aklımızdan çıkarmayın. “der gibi bitti.
Oscar alır mı?
Şiddeti övdüğü düşünülürse Akademi tarafından bir Fight Club efsanesinde dönüşür Joker de. Hatta Phoenix’i bile görmezden gelebilirler. Umarım böyle bir hataya düşmezler. Şu minvalde yazılarla ve açıklamalarla karşılaştım “Herkes böyle durumlar yaşayınca Joker mi oluyor? Tercih bu…. Her zorluk yaşayan şiddete mi başvursun?” Bu bir kurmaca, istismar sinemasının güzel bir örneği bana kalırsa, öykü sahibi bu kadarını, bu tarzda böyle anlatmak istemiş. Sadece bu kadar, sadece bu kadar…..
Margaret Atwood der ki Kör Suikastçi romanında:
“…. Bir bir uçurumun kenarına getirildiğiniz zaman ya düşersiniz ya da havalanıp uçarsınız Ne kadar olasılık dışı görünse bile yakalayabildiğiniz her umuda, basmakalıp bir söz olacak ama karşınıza çıkan her mucizeye yapışırsınız. Demek istediğim her şeye rağmen hayata sarılırsınız. “
Anladığın kadar özgürsün…
Sinemayla kalın….