LEHİNE YAŞAMAK
March 30, 2020
Mart ayının 13. günü idi, okullar için iki hafta zorunlu kapatma kararı alındı. Ekran önünde hallice bir şaşkınlıkla ilk söylediğim ilk şey “o kadar ciddi mi?” idi. Bilirim ki bir eğitimci için okulların resmen kapanması çok fazla anlam yüklüdür. Gerildik haliyle. Üzerine riskli gruplar evinde kalacak dendi. O kapandı, bu askıya alındı. Derken 30 Nisan duyuruldu…. Şu anda da akşam ezanı sonra duası ediliyor camilerden. Kurbanlık gibi hissetmiyor değil insan…. Neyse efendim her açıklama yapan bu süreci sabırla anlattığı için bilmeyenimiz yoktur sanırım, tekrara düşmeyelim….. Herkes evde olmaya çalışıyor. Bir de dışarıda çalışmak zorunda olanlar, sağlık çalışanları, kargo çalışanları, işçiler, şoförler, market çalışanları bir çok çalışanımız var … Tam teşekküllü ve sınırlı yasak olmazsa evde kalamayan insanlarımız büyük psikolojik sıkıntı yaşayacaklar benim kanaatim. İki şeyi düşünmek onları perişan edebilir: Virüs kaptım mı ya da yayıyor muyum? Dikkat ediyor muyum yeterince? ve Benim canım ve varlığım neden değerli değil? Evde kalabilme ve önlem alabilme sınıfsal bir ayrıma sebep olmuştur ve bu beni bir insan olarak şiddetli biçimde derinden yaralamıştır. En usturuplu kelimelerle böyle ifade edeyim bu konuyu…. O insanların “alın atınızı ” moduna gelmemesinin tek nedeni yine ekonomik olarak içinde oldukları açmazdır ve sosyal devlet buna çare olmalıdır. Olmak zorundadır….
Evde olmak nasıl gidiyor?
Sıkıntılı değil mi? İş hiç bitmiyor , eksik hiç bitmiyor değil mi? Sürekli bir doldurup boşaltma hali biteviye sürüyor. Yarının büyülü gücü de hiç eksilmiyor. Kafanızdaki her güzel düşünce bugün olmadı da vaktim yarın olur diye rafa kaldırılıyor mu? Hiç adetiniz değilken kendinizi birden akşam falanca kanaldaki slow motion dizilerimizi seyrederken bulmadınız mı daha “Hep aynı bunlar da diye” hayıflanırken?…. Sürekli çay içiyorsunuz değil mi? Arada böyle de yaşıyormuşum diye düşünmeye başladınız mı? Gardırobunuzu açıp bu kadar giysiye gerek yokmuş hep aynı şeyleri giyebiliyor muşum dediniz mi? Demediyseniz, yakındır…. Sadece aile ve aile bildiklerim yetiyormuş. Fazla insana da lüzum yokmuş dediniz mi? Bir sesini duyayım diye sevdiğiniz biri de aradınız mı tamamdır…. Ev programı size başarıyla yüklenmiştir. Artık iflah olmayacaksınız bilin istedim. Evden ayrılmakta zorlananlarımız da olacaktır bu işler sona erince emin olun…. Evde olmaya başladığımda beni hayrete düşüren gerçeklerden biri de her gün ev insanının çıkardığı çöptür. Siz de fark etmişsinizdir. Her gün hayret edilecek kadar çöp çıkarıyoruz. Plastiği, organiği, kağıdı falan derken dünyanın çöpü çıkıyor. Bu da ne kadar fazla bir tüketim potansiyeline sahip olduğumuzun bir sağlaması aslında. Yap, tüket. Çöp at…. Evi insanının bitmek bilmeyen mesaisi. Twitter’da bir Amerikalı kadın karantinaya girdiğimiz ilk günlerde yazmıştı, inanamıyorum herkes üç öğün evde yemek yiyecek, nasıl baş edeceğim diye… Velhasıl evde işler her zaman fazla fazladır. Beklenmedik bir potansiyeli vardır, tam bir doldur boşalt dünyası….. Her gece işleri bugün de bitirdim ama yine çiçekleri sulamayı unuttum diyerek girersiniz yatağa. Hep bir şey eksiktir. Yarını bekler…. Bu aralar umudumuz eksik giriyoruz yatağa. Yarın umudumuz oluyor her gün… Sona erecek diye avutuyoruz ama gerçekten bitince nasıl eski hayatımıza konsantre olacağız. Çin de bir duvar yazısı sorununun eski hayatımız olduğunu ona dönmememiz gerektiğini söylüyordu, sosyal medyada gördüm. Biz miyiz sorun? Yaşamaya alışık olduğumuz hayatlarımız sonucu doğa intikam mı alıyor? Doğa gerçekten o kadar kindar mı? Bizi kucaklayan nehirler, dağlar, manzaralar, atlar, inekler, maymunlar, yarasalar intikam mı almaya mı karar verdiler? Kötülükten intikamı ne var ne yok eleyelim diye almaya karar verdiler? Sanmıyorum ben doğanın üzerimize yürüdüğünü. Ama bir ders verdiği açık. Eve girdik gireli düşünüyorum ders nedir diye ben kendi çapımda….
Bir tıkla her şeye ulaşıp halledip, hemen tüketirken gözle görülmeyen tanımadığımız bir virüs yüzünden distopik roman kahramanları gibi evlere girip kapattık kapıları, balkonlardan şarkılar söylüyoruz. Kapılarımız kapalı, sosyal mesafemiz hazır. Bir enter ile hallederken yaşamı elimiz böğrümüzde kaldık. Mıh sıçtık, evlerdeyiz. Bir çok şeyi düşünüp şükrediyoruz, bir çok şeye de kahrediyoruz. Koca dünya kendini dinliyor resmen. Topluca terapiye girdik gibi hissediyorum. Aslında neyiz, ne değiliz ortaya çıkacak sonucunda bu sürecin sanki. Yapmakta olduğumuz işler, sorumluluklarımız ne kadar önemli bizim için ya da insanlık için? Gerçekten bulunmadık Hint kumaşı mıyız? Biz olmasak da işler yürür mü? Sosyal devlet olmak bu kadar önemli mi? Gemi batıyor mu? Mahalle yanıyor mu? Hadi bakalım saçlarını kimler tarayacak? Herkes gemide mi? Yine mi ben kaptanım gemide? En acısı yaşam da ölüm de bir sayı olmuş…. Bir eksik bir fazla ölüyoruz, öldürüyoruz….
Dün akşam Netflix’de Pepe isimli belgeseli izledik ailecek. Uruguay eski devlet başkanı Jose Mujica’nın Emir Custurica yönetmenliğindeki belgeseli ki kendisinin ve arkadaşlarının hapishane yılları A Twelve Year Night isimli filmde çok güzel anlatılmıştır. Yazmıştım buralarda kalemim döndüğünce. Belgeselde efsane sosyalist başkan bir kalıp kullanıyor konuşurken: Hayatın lehine yaşamak… Biz bu lehine yaşamak işinde biraz kantarın topuzunu kaçırıp işi hayattan bağımsız kendi lehimize çevirmekle hata yapmış olabiliriz. Her düzeni kendi lehimize kurmaya çalışmak demek ki hayatın, her zaman lehine olmuyor. Önemli olan tek başına insan değil, insanoğlu…. Yaşamın devamlılığını düşünmek ve hesaba katmak zorundayız….. Şöyle devam ediyor Pepe ” Hayatın lehine yatırımlara ihtiyacı var dünyanın. Büyük miktarda tuzlu suyu Sahra’nın ortasına götürmeliyiz. İklimi değiştirmek, tuzlu suyu buharlaştırmak için…. Kuzey Sibirya’dan eriyen kar suyuyla yeni nehirler oluşturmalıyız. Moğolistan ve Asya’nın kurak kesimlerine içme suyu götürmeliyiz. Rocky dağlarından Meksika’nın kuzeyine akan bir nehir oluşturmalıyız. Tüm insanlığın faydasına olacak binlerce proje var. Pataogonya’yı yerleşilebilir kılmalıyız. Atamaca Çölü’nün iklimini değiştirmeliyiz. En kurak çöl, oraya ağaç dikmeliyiz. İnsan bunu yapabilir para biriktirmek yerine….. Bunun için yine hayatın aleyhine değil lehine olmak lazım” Bence budur çözüm: Hayatın lehine yaşamak sadece insanın değil….
Anladığın kadar özgürsün…..
sağlıcakla kalın…. Evde kalın…..
LIFE UNDER CURTAIN
March 20, 2020
Fark etmedik mi? Ciddiye mi almadık? Ne oldu anlamadan okullar kapandı dediler ve karga tulumba evde bulduk kendimizi. Ben gidecek miyim işe? Sen gidecek misin? Evden herkes nasıl çalışsın? Et mi alsak biraz, tuvalet kağıdı,deterjan… Gerek var mı dersin? Dur ben bir mazot alayım falan derken evden çok elzem durumlar haricinde çıkamaz olduk. Gözle bile görülmeyen virüs ile mücadele için, hasta olmamak için, sağlık sektörünün kaldıramayacağı kadar hasta olmasın aynı anda diye evde bulduk kendimizi… Corona bizi eve hapsetti tam tabiriyle. Sanki dışarıda elinde sopayla bekleyen bir yaratık var, evden çıkanın canına ot tıkıyor. Mecbur çıkmak zorunda olanlar bize diş bilerken biz de onlara dua ediyoruz. Eller yıkanıyor durmadan, böyle giderse derimiz iyice hasta olacak…
İngilizce’de evdeyim demek için ‘ I am home.’ denir. Ben evim demektir tam çevirisi. Bu aralar hepimiz eviz. Ben üç sene önce ev olmuştum tam olarak. Çok alışkınım , o yüzden sizin kadar anormal hissetmedim bu ev olma olayında. Evin dipsiz bir kuyu olduğunu, işlerin nedense hiç bitmediğini, her gün sabah biraz daha fazla uyunduğunu, saat iki olmuş hiç bir şey yapmadım bugün kalp sıkıntısını, saat dört gibi pijamaları çıkarsam mı çıkarmasam mı diye düşünmenin acısını bilirim. Yarın yaparım nasıl olsa evdeyim beyhude iyimserliğini de eşofmanlarımızı çıkardığınızda mutlu hissetmeyi de bilirim. Çayı bitirip kahveye geçmeyi, aaaa akşam oldu şaşkınlığını hele iyi bilirim. Hiç yorulmadan nasıl bu kadar yorgun hissedildiğini, hatta nasıl bu kadar fazla aç hissedildiğini iyi bilirim. Kitap okuyamadım gerginliğini de…. İşte olsaydım şu kadar iş bitirmiştim düşüncelerini de… Evde olmayı dört gözle beklerdim ben , nedir bu hissettiklerim kaygısını da … Aynada kendini incelemeyi de bilirim evdeyken. Bıyıklarım çıkmış, alsam mı diyen aynadaki boş gözlere alışkınım…. Alışırsınız…. Ben alışmıştım hatta bir hashtag yapmıştım evde hayat konulu #lifeundercurtain . Sıradan ve sürüden insanoğlunun en çabuk ve kolay yaptığı şey alışmak, dert etmeyin….
Evren, hayvanlar,doğa bizden intikam alıyor. Tüketen, bitiren umursamayan, öldüren, yıkan, yiyen, görmezden gelen, ötekileştiren, anlamayan, empati yapamayan, ayıran, ayrıştıran insandan intikam mı alıyor? Evimize girdik, İtalyan ile empati yapıp, birbirimize bakıyoruz. Ellerimizi yıkamayı dahi yeni öğreniyoruz. Sosyal izalosyan olacak dedik, dedeler nineler evde durmuyor. Biz gördük göreceğimizi deyip çıkıp banklarda insan seyrediyorlardı ki banklar kaldırıldı. Bankada iple bağlı kalemden sonra alınan en absurd önlem ban kalırsa bu. Hastanelerin meşgul edilmemesi gerek diyorsun kadın bebeğinin cinsiyetini öğrenmeye gidiyor hastaneye. Akşam sağlık çalışanlarımızı alkışlıyoruz ama tıbbi maske sağlayamıyoruz. Karantinadan kaçan çeşitler, cami kapısı döven müptezeller hepsi biz evdeyken dışarıdalar. Marketleri boşaltanlar da başka tür bir delilik içindeler. Bir de uyanık tüccarlarımız var indirim yapan ve tüm emeklilerin evden dışarı çıkmasını sağlayan. Geceleri toplaşıp toplaşıp kanallarda konuşan bir avuç konunun uzmanına bir de gece yarısı güncellemeleri eklendi ki değmeyin anksiyetimize…. Daha neler neler…. İçim şişti… Ellerimizi yıkıyoruz, kolonyacılık oynuyoruz. Mis gibi kokuyoruz ama korkuyoruz…
Biz dokunan bir milletiz. Her şey geride kalınca, tbt paylaşımlarının konusu olunca Corona acaba bu özelliğimizi törpüleyecek miyiz? Bilmiyorum. Geçecek mi onu da bilmiyoruz. En yorucusu bu bilmezlik hissi. Yarını bilmemek, tahmin bile edememek. Rutinine devam edememek de en bunaltıcı olanı, yeni rutinler inşa etmeye çalışıyoruz sosyal medyada bile iyi olmak ve iyi etmek adına. Özgürlük de kısıtlanınca milletin canı sıkkın haliyle… Ama bir gerçek var, can sıkıntısı solunum sıkıntısından daha idare edilebilir. Kaybettiklerimiz kadar kazandıklarımızın da olması en büyük dileğim insanlık adına bu iş sona erdiğinde. En kısa zamanda umarım….
İnsan sosyal bir varlıktır. Hayvanlar yalnızlık duymaz bu evrende bir tek. Türlü türlü yol bulduk beraber olmak adına teknoloji sağ olsun. konserden tutun da canlı yayına, telefona, mesaja kadar…. Daha sık mı görüşüyoruz ki acaba? Ama en önemli güdüsü yaşamda kalmaktır insanın ve bu yüzden evde kalarak yaşama şansımızı artırarak ne hedef olalım ne de başkasının kötü kabusu. Ev bir canlıdır, bir organizmadır unutmayın. Ona nasıl bakarsanız size öyle geri döner. Evde kapalı kaldım deyip onu ötekileştirmeyin. Tıkılı kalınmaz evde. Ev koruyup kollayandır. Eviniz kalkanınızdır. Hikayemiz devam ediyor, unutmayın….
Anladığın kadar özgürsün…