WELCOME HOME
July 13, 2019
Amazon Prime’da içgüdüsel olarak oynatmaya başladığım, farklı bir lezzeti var diyerek devam ettiğim estetik bir yönetmen harikası kanımca bu dizi: Homecoming……
Seyrederken aslında uzun metrajlı 90’lar gerilim filmi seyreder gibi hissetseniz de her sekansta falanca yönetmeni, yönetmenin şu filmini, filan sahnesini hatırlamanız bu estetiğin perdeye çok muazzam yansımasından olsa gerek hiç şüphesiz….
Bizim neslin sevgilisi Julia Roberts’ı başrolde bir dizide görmek değişik bir tecrübe tabii ki… Yaşlılık gelmiş Julia’ya hem de pek hoş gelmiş. Bu arada yönetmenlik koltuğunda aykırı ismimiz Sam Esmail’i görünce zaten anlıyorsunuz neler döndüğünü. Dizi çok tanıdık bir müzikle ilk elden gönlünüze girerek başlıyor ve hissediyorsunuz “sizden”, çok tanıdık bir hikaye başlıyor. Dizideki sahne düzeni ve renkler çekimler o kadar ince zihinlerden çıkmış ki eliniz durduramıyor diziyi. “30 dakikalık drama dizisi nasıl olacak?” diye düşünürken her dizinin sonunda aslında dizinin sizi şoka sokan sokacak bir düğümü olmadığını, akıp giden hayattan bir farkı olmadığını, o hayatın da dizi bitse de devam ettiğini , hiç durmadığını ve size de sadece seyirci olduğunuzu anımsatıp durduğunu anlıyorsunuz….
Dizide Orson Welles, Brain DePalma, Martin Scorsese ,Stanley Kubric ve çok lezzetli bir Alfred Hitchcock geliyor sürekli zihnimize. Karakterler tıpkı saydığım yönetmenlerin karakterleri gibi sessiz ama görüntülü, konuşuyor ama anlatmıyor, anlatıyor ama konuşmuyor….
Thompson Carrasco karakteri o kadar yerinde ve isabetli çizilmiş ve ekrana Shea Whigham tarafından o kadar iyi yansıtılmış ki kendini işine adamış devlet memurunun bir işe yarayıp tatmin olma isteğini çok derinlerinizde hissediyorsunuz. Aslında aynı tarafta birer oyuncu olduklarını anladıklarında karakterlerin basit hikaye kafanızda yerli yerine oturuyor.
Mizah Bloombeg ve Eli Horowitz’in Aynı isimli podcast’lerinden dizi olarak perdeye yansıdığı gerçeği de diziyi yaratıcılık açısından başka bir yere taşıyor elbette. Hayatın tekdüzeliğini içimize işleyen çekimleri, üçüncü şahıs olarak sadece seyrettiğimizi yüzümüze vuran geniş açı çekimleri, olayı anlamamızı hızlandıran ekonomik çekimler ve kurgusu, durağan izlenimi bırakan uzun sekansları ve iki zamana ait keskin görüşleriyle benim son zamanlarda seyrettiğim en lezzetli televizyon serilerinden biriydi diyebilirim. Müzik konusunda kulağımıza aşina melodileri duymanın beni çok hoş bir yerden yakaladığını itiraf ederken sezon sonunda Esmail’in yaptığı ekran büyütme oyununda çok beğendiğimi itiraf edeyim. Detay veremiyorum spoiler olmasın diye ama bana göre seyirciyi başrol oyuncusu ve hikayesiyle bütünleştirdiği yegane yer olarak algıladım ben ince ekran oyununu….
Aydınlık bir gerilim çektiği için Esmail’e özel teşekkürler….
Anladığın kadar özgürsün……