“AMOR”….. ROMA….

December 19, 2018

Biliyorum her yerde Roma filmi ile ilgili eleştiri, film okuma, inceleme, vb yazı ve makale ile karşılaşıyorsunuz bu aralar. Sinemanın herkesi hemen ele geçiren etkisi kimi zaman büyüleyici iken kimi zaman da can sıkıcı olabiliyor. Seyretmeyeler için ciddi bir eziyete dönüşen bu süreç, kiminizin ödevini yetiştiremeyen Çalışkan öğrenci gibi hissetmenize; kiminizin de filmden beklentisinin yükselmesine yol açtığını farkındayım… Film güzel, en kısa tanımıyla…. Ne kadar güzel?

Pandispanyayı bilir misiniz? İçinde o, şu, bu olmayan sade kek…. Yine de lezzetli, belki de bir bardak kahve veya çay ile pek güzel yeneni… Roma çok lezzetli ve kaliteli bir pandispanya….Pandispanyayı bilir misiniz? İçinde o, şu, bu olmayan sade kek…. Yine de lezzetli, belki de bir bardak kahve veya çay ile pek güzel yeneni… Roma çok lezzetli ve kaliteli bir pandispanya….

“AMOR”..... ROMA....

Film oldukça yalın, çıplak ama dokunaklı. Renksiz diye eleştirilerimiz çıkar illaki de film aslında renksiz değil. Görebilen için çok renkli…. Dedim ya öyle havuçlu, tarçınlı,cevizli kek gibi bir dünya element yok filmde belki de ama yaşadığımız her gün kadar rutin, sakin ve kaotik ; hepimizin hayatı gibi zor ve yorucu bir film Roma…
Golden GLobe’da Yabancı Dilde En İyi fİlm adayı olan Roma filminin yönetmenlik koltuğunda Alfonso Cuaron oturuyor ve altmışlı yetmişli yıllarda fakirlik içindeki Mexico City’nin ROma adlı mahallesinden sesleniyor bize. Libo isimli hizmetçilerine adadığı filminin esin kaynağı bizzat LiBo…. Büyük bir bölümünün kendi yaşamından bir kesit olduğu film çok yetenekli profesyonel bir fotoğrafçının muazzam bir albümüne bakıyorsunuz hissini uyandırıyor. Sanat yönetmeni de kendi olunca ortaya seyri zor ama heyecan verici bir yapıt çıkmış…. DÖnemin siyasi ve demografik durumunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren yönetmen ülkede, halkın en çekirdek ve önemli öğesi olan ailede de oluşan çöküşleri çok iyi resmetmiş…. O dönemde her zaman olduğu gibi eğitimli ya da eğitimsiz tüm kadınların hayatlarında verdiği mücadeleyi de tüm renkleriyle gözler önüne sermiş….

“AMOR”..... ROMA....

Yalitza Aparicio filmde bizi Cloe’yi bize hep bir mesafeden oynuyor sanki, bir türlü kızamıyorsunuz ona…. Tüm hayatı boğazında bir yumruk olan CLoe’ye kızmayı bırakın bir cümle dahi kuramıyorsunuz. Onun kimsesizliği, yalnızlığı, içindekileri asla dile getirmemesi ve adanmışlığı sizi o kadar etkiliyor ki her şeye rağmen çamaşır aşmaya çıkmasını bile yadırgayamıyorsunuz. Hemen sizde de bir kabullenme oluşuyor…. Çalıştığı evin kaosu içinde bir yaşam düzeni kurmuş iken CLoe birden sarsılması gereken bir gerçekle yüzleşiyor fakat bir tek biz sarsılıyoruz sanki öğrenince….

Ev hanımının sessiz ama etkili intikamındaki oyunculuk efsaneydi bana göre. Hastahane çekimleri, o toz zerrecikleri ki bana Türk filmi Zerre’yi hatırlattı, çok etkiledi beni yine doğruyu söylemem gerekirse…. Ancak iki Sekansta yönetmene düşündüğüm şeyi yapmaması için dua ettim…. Gönülden….. Birinde sesimi duymamazlıktan geldi fakat ikincisinde, Oh… şükür dedirtti…. CLoe de ben de kaldıramazdık o kadarını….

“AMOR”..... ROMA....Filmde iki sahne, hastane ve sahildeki mühim sahne başka filmlerden size tanıdık gelebilir. Büyütmeyin o kadar, sinemacının gözü bazen aynı yerden bakar…. Orta Amerika’da etkisi halen devam eden Maya Kültüründe toprak kap ve sembolize ettiği anne Rahmi ilişkisi de filmde iyi işlenerek her şey aslında çok sessiz ama yüksek sesle anlatılmış…. Evin babası olan adamın hayata karşı tutumu, içine düştüğü ve düşürdüğü durum, sokaklarda meydana gelen tarihte yeri olan sivil olaylar, havada durmadan uçan uçak o kadar ekonomik ve minimalist bir yöntemle filmden almamız ve anlamamız gerekeni anlatmış ki ben yönetmenin bu tutumunu çok şık buldum…. Bİr araba ile ne kadar çok değeri, bir uçakla da öteki hayatların yaşandığını yalın ama altını çizerek ifade edebilmiş…. Evin köpeği bana sevgisizliği simgeledi filmde, biri tarafından sessizce sevilen, yaşayıp giden bir varlık sadece….

“AMOR”..... ROMA....Roma aynı zamanda bir kadın filmi … Güçlü kadın, kendini hayatına adamış kadın, kırılgan kadın, başının çaresine bakmak zorunda olan kadın, sevilmeyen kadın, yalnız kadın, anne, hizmetçi, çalışan kadın …. Hepsi de yaralı kadın…. Devrilen ama yıkılmayan kadın, yıkılamayan kadın, kendi sesinden bile korkan, kendine dahi itiraf edemeyen kadın…. Koruyan, kollayan ve her şeye rağmen devam eden kadın….
Kitapları olan lakin kitaplığı olmayan kadın…..

Follow by Email
Pinterest
Pinterest
fb-share-icon
Instagram